MUCİZEYE İNANMAK

Mucizeye İnanmak

Tersi Kanıtlanmadıkça, her şey mümkündür.

Paul S. Buck  

         Cindy Plumpton'ın erkek kardeşi dokuz aydır kayıptı.

         O zaman on iki yaşında olan Cindy, on dört yaşındaki ağabeyi Kirk ve annebabalarından oluşan Plumpton ailesi o yaz tatillerini her zaman olduğu gibi Colorado dağlarındaki evlerinde geçiriyorlardı. Evler, birbirinden ağaçlarla ayrılıyordu. Yakınlarındaki evlerde oturan aileleri çok iyi tanıdıkları için, Cindy ve Kirk'ün orada pek çok arkadaşı vardı. Kirk'ün en yakın arkadaşı yan evde oturuyordu. Bir akşam, sık sık olduğu gibi, akşam yemeğini arkadaşlarında yemiş, karanlık çökmeden önce de yüz metre ötedeki evlerine dönmek üzere oradan ayrılmıştı. Ama Kirk bir daha eve dönmedi. 

 

          Eyalet polisi, gönüllüler ve ailesi o dağların her bir köşesini adım adım aradılar ama Kirk'ün izine rastlayamadılar. Kış gelmiş, kar her yeri bembeyaz bir örtüyle örtmüştü. Artık araştırmalarına ara vermeleri gerekiyordu.

 

           Cindy'yle kilisede tanıştığımda bu olay oldukça yeniydi. Çok sessiz bir kızdı, ama onda beni kendine çeken çok özel bir şey vardı. Onunla pazar okulunda yakınlaştık. Birkaç hafta sonra beni evlerine çağırıncaya kadar bu olaydan söz etmedi. Aynı okula gitmiyorduk, ama haftasonlarında birbirimizi görüyorduk. Bazen ben onlarda kalıyordum, fakat annebabası onun bizde kalmasına izin vermiyorlardı. 

 

            Nisan ayında ılık, güneşli bir cumartesi günü, annemin bizi parka götüreceğini söylemek için Cindy'yi aradım. Yemeklerimizi ve bisikletlerimizi de götürüp, bütün gün eğlenebilirdik. Cindy de en az benim kadar heyecanlanmıştı bu habere. Bir saat sonra onu almak üzere evlerine gittiğimizde, gelemeyeceğini söyleyince çok şaşırdım. Onu anlayacağımı söyledi, çünkü bugün gökyüzünde bir gökkuşağı çıkmıştı ve evde kalıp, haber beklemesi gerekiyordu. 

 

             "Ne haberi?" diye sordum.

             "Ağabeyimin haberi" dedi, sanki konuşamayacak kadar heyecanlıydı. "Bugün eve dönecek."

             "Ne dedin? Onu buldunuz mu?" diye sordum heyecanla.

             "Henüz değil, ama bulacaklar." Sonra da açıkladı. "Yıldızlara dilek tutmazdı, onun yerine gökkuşağına dilek tutardı. Yıldızların özel hiçbir şeyleri olmadığını söylerdi. Onları her gece görebilirdin. Ama bir gökkuşağı gördüğün zaman, bir mucize olacak demekti. Bugün ben de gökkuşağı gördüm ve bir mucize olacak. Kirk eve dönüyor. Evde kalıp onu beklemeliyim, anlıyor musun?"

 

              Kocaman kahverengi gözlerinde görebildiğim tek şey umuttu, başımı salladım evet anlamında. Birbirimize sarıldık ve yüreklerimizde umutla gökkuşağına baktık.

 

               Ertesi gün Cindy ve ailesi kiliseye gelmedi. Rahip Plumpton ailesini polisin aradığını ve başka bir eyalette oğullarının tanımına çok uyan bir çocuk bulunduğu haberini verdiklerini açıkladı. Ciddi bir biçimde yaralı olarak sokaklarda başıboş geziyormuş. Bilinci de tam yerinde değilmiş. Cindy'nin ailesi çocuğun yatmakta olduğu üç saat mesafedeki hastaneye gitmişlerdi.

 

                O gece televizyonlardan, bulunan çocuğun Kirk olmadığını öğrendik. Yüzünün şiş  ve mosmor olmasına karşın, Plumptonlar odaya girer girmez, çocuğun oğulları olmadığını anlamışlardı. Gazeteler çocuğun kimliğinin hâlâ saptanamadığını ve çocuğun da komadan çıkamadığını yazıyordu.

 

                 Komadaki çocuğun Kirk olmamasına karşın, annebabası geceyi çocuğun yanında geçirmişlerdi. Çocuk beş gün sonra komadan çıktı. Cindy'nin ailesi de çocuk komadan çıkana kadar yanından ayrılmadı. Çocuğun evden kaçan bir çocuk olduğu anlaşıldı. Plumptonlar çocuğun bir başka eyalette yaşayan ve oğullarının bulunduğundan haberi olmayan ailesini buldular. Çocuğun annebabası çok sevinmişti. Çocuk ailesine kavuşur kavuşmaz Plumptonlar yanlarından ayrıldılar. 

 

                Cindy eve döndüğünde onu ziyaret etmeye korkuyordum. Korkuyordum, çünkü yaşadığı düş kırıklığına tanık olmak beni çok üzüyordu. Sonunda evlerine gittim. Odasına çıktığımda, pencerenin önünde oturmuş dışarıya bakıyordu. 

  

                 "Kirk olmadığına çok üzüldüm." Bu sözler nasıl çıktı ağzımdan bilmiyorum. 

                 "Ben de," dedi. "Ama bir başka gökkuşağı çıkacak, biliyorsun."

                 "Hâlâ gökkuşaklarına nasıl inanabilirsin? Ağabeyini eve getiremedi ki."

                 "Bulunan çocuk ağabeyimin yaşında. Adı Paul. Onun da bir kızkardeşi var. Gökkuşağını bir mucize yaratacağını biliyordu. Mucize bu kez bizim olmadı. Ama bir daha sefere bizi olacak. Çok iyi biliyorum bunu."

 

                  Birlikte pencerenin önüne oturduk ve umutla gökyüzünü seyretmeye başladık. 

 

Korina L. Moss

Tavuk Suyuna Çorba Çocukların Yüreğini Isıtacak Sevgi ve Arkadaşlık Üzerine Öyküler kitabından alınmıştır.